Fırat
Tavuk'u Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
“BİR
MEVSİM AÇ OLACAĞIZ
HER
MEVSİM ONURLU OLMAK İÇİN...”
Fırat
TAVUK
Yoldaşlarının ortak anlatımı:
1972 yılında Manisa'da doğan Fırat, aslen
Ordu'ludur.
Yoksul ailesiyle birlikte çocuk yaşlarda İstanbul
Gebze'ye göç eder.
Mahalle ilişkilerinde "delikanlı"
özellikleriyle ve babacan yaklaşımları ile gençler tarafından sevilir, sayılır,
öne çıkar.
Ailesi ve özellikle babası CHP kökenli olduğundan
Fırat da babasının görüşleri doğrultusunda bir bakış taşımaya başlar. Ancak
bununla birlikte yerinde duramayan, bıçkın yanları ile en geniş kesimler içinde
arkadaşlık ilişkileri geliştirmesini de bilir. MHP'ye Ülkü Ocaklarına giden
gençler arasında da arkadaşlık ilişkileri vardır. Bu dönem arayış içerisinde
olduğu "Mahalle delikanlılığı" özelliklerini taşıdığı zamanlardır.
Atak ve girişimci yanıyla ekmeğini kazanacak,
ailesinin bütçesine katkıda bulunacak kadar da işleriyle meşguldür. Sürekli
yeni iş alanlarına atılır, kafeterya açar ve bir şekilde yaşamını sürdürür.
Mahallede 15-20 kişilik bir arkadaş gurubu ile
hareket eder. Bu arkadaş grubu tamamen mahalle kültürü ile büyümüş,
delikanlılığa hevesli ama halkın değer ve geleneklerine karşı saygılı olan
kişilerdir. Mahalle düğünlerinde, spor faaliyetlerinde, seçim dönemi
desteklenecek partinin çalışmalarında, pikniklerinde... kısacası
yaşamın bir çok yerinde öne çıkarlar.
Fırat bu arkadaş grubunun içinde delikanlı tabiriyle
"Baba Fırat" olarak anılır. Lakabı böyledir. Mahallede yaşanan
herhangi soruna müdahale eden, halkın değerlerine namusuna yönelik yapılan bir
davranışta gerekli tavrı koyan, kavga, dövüşlerde öne atılandır.
Adaletlidir de aynı zamanda. Adil yaklaşımlarıyla
ayrı bir sevgi uyandırır.
Böylesi bir yaşamın içerisinde olan Fırat, tam
olarak aradığını bulamadığını düşünür. "Delikanlılık" diye ifade
edilen günlerde aynı zamanda içkili yerlerle de haşır-neşir
olan Fırat, zamanla kendisini bu tür yerden uzaklaştırdığı gibi çevresini de
koparmak için çaba sarfeder. Çevresindeki ağırlığı, sözü
dinlenirliği sayesinde bu çabanın karşılığını da alır.
Onun deyimiyle "delikanlılığın son
noktası" denilen arayış, evlerinin duvarına Liseli Dev-Genç'in (DLMK'nın) yazmış olduğu bir yazı sonrası iyice belirginleşir.
Bu yazının onda köklü değişiklikler yapacağını kim
bilebilirdi? "Bir duvar yazısıyla insan mı örgütlenir" diyenlere en
büyük cevaptır Fırat'ın o an yaşadığı duygular ve saflarımıza kattıkları.
Devrimci Sol adını sıkça duyduğu zamanlardır.
Onların eylemlerinden etkilenir. Ulaşmak ister. Eline geçen "Haklıyız
Kazanacağız" kitabını okuyarak kendince anladıklarını çevresindeki
insanlara anlatır.
Mahallesinde yaşayan, daha önce devrimcilik yapıp
bırakmış olan insanlarla sohbet eder, başka sol siyasetlerden kişilerle
tanışır. Herşeyi öğrenmek ister. Bu arada Devrimci
Solculara ulaşma çabasını da sürdürür.
92 yılının sonları. 93 yılı ortasına kadar böyle
devam eder. Öğrendiği bir şey var: "Devrimci Solcular polise
düşmandır" Kendini böyle şartlandırmıştır.
93 yılında arkadaş grubu ile birlikte, bir
sendikanın düzenlediği dayanışma şenliğine katılır. Orada Grup Yorum (Ya da
Özgürlük Türküsü) sahnede yerini alınca kitlede bir hareketlenme olur.
O gecede Devrimci Solcular da vardır...
"Gece
oldukça kalabalıktı. Bizim parçalar söylenmeye başlayınca coşku bir kat daha
arttı. O sırada ortalık karıştı 15-20 genç polislerin olduğu yerde tekme tokat
saldırıya geçip polisleri dövmeye başladılar. Biz de ortalıkta dolaşıyor, olayı
anlamaya tanıdık birileri var mı diye öğrenmeye çalışıyoruz. polislerde
5-6 tanesinin haşatı çıkıyor. Kimsenin müdahale etmeye niyeti de yok.
Takviye
kuvvetin gelmesiyle birlikte gençler toparlanıp koşarak gittiler."
Fırat örgütlü ilişkilerle bağ kurunca bu durum için
"Haklıyız Kazanacağız" sloganlarını duyduğunu, o nedenel
polislere saldırdıklarını, bu saldırı sonrası Devrimci Solcuların gelip onları
bulacağını düşündüğünü belirtir.
'93
sonlarında örgütlü faaliyetlere başlar. Öncelikle dergi dağıtımını
yaygın şekilde yapmaya, okutmaya başlar. Arkadaş grubu geniştir. Bunun olumlu
etkileri de olur çalışmalarına.
Süreç aynı zamanda Devrimci Hareketin darbe
ihanetine uğradığı süreçtir. Kısa süreli bir devrimci geçmişi olmasına rağmen
darbeciliğin ne olduğunu, tahribatlarını bilince çıkarıp, darbecilere duyduğu
öfkeyle, üstlendiği görevlere daha sıkı sarılır.
Karadeniz insanının silaha olan merak ve ilgisi
Fırat'ta da fazlasıyla vardı. Aynı zamanda devrimcilik öncesi yaşamında da
silahla içli-dışlı olan Fırat, devrimci mücadelede 'Silah'ın ne anlama
geldiğini daha iyi kavrar.
Darbecilik sürecinde aktif, kendi çevresini de
harekete geçiren durumda olur. Bir süre sonra illegal faaliyet yürütmek üzere
bölgeden çekilir.
Fırat örgütlü faaliyet içine girdiği andan itibaren
tüm yaşantısını örgütlü yaşamın ihtiyaçlarına göre şekillendirir. Verilen bir
görevi aksatmaz, en iyi şekilde yerine getirmeye çalışır. Onun için şöyle de
denebilir:
Örgütlü yaşam içine girdiği andan itibaren her şeye
hazırdır.
Bu süreçte Fırat'ın etkisi ile mücadele eden bir çok insan yokluğundan etkilenir. "Baba Fıratımız ne zaman gelecek" gibi soru ve beklentilerle
özlemini dile getirirler. Onu tanıyan herkesten hemen hemen
bunu duymak mümkündür.
"Gebze de kurmuş olduğu ilişkilerin Fırat'a
karşı yaklaşımı devrimci mücadelenin içine girmesiyle birlikte daha düzeyli ve
nitelikli bir hal alır. Bu ilişkilerin içerisinde yer alan arkadaşlar çıkar.
Bunların sayısı her geçen gün artar.
Onun için Haklıyız Kazanacağız'ı
okumak günlük faaliyetlerinin değişmez parçasıdır. Örgütlenme öncesi de sonrası
da böyledir."
Olanaksızlıklara ve maddi imkansızlıklara
rağmen bir nebze olsun rahatsızlık duymaz bundan. Maddi olanaklar yaratmak için
herşeyi değerlendirmeye çalışır. Uzun mesafeli
yılları bizzat yürüyerek, çoğu zaman aç bir şekilde aşar yolları ve
sorumluluklarını yerine getirir.
Hedeflerine ulaşmak için sabırlıdır.
Soğukkanlılığını ve güvenini asla yitirmez. Gösterdiği sabır ve duyduğu güvenle
bir çok olumsuzluğun üstesinden gelmeyi başarır.
Onunla birlikte faaliyet yürüten, onu tanıyan
herkes, gerçekten isteyince birçok şeyin üstesinden gelinebileceğini görür
inanır.
Fırat'ın düşmana duyduğu kin ve hesap sorma bilinci
güçlüdür. Her koşulda bunu dile getirir, yaşamıyla hissettirir. Bununla
birlikte neşelidir de. Sıcak ilişkileri ve espirileriyle
yaşamda kendini gösterir. Aldığı bir çok görevin
üstesinden gelmesinde bu özelliklerinin payı da büyüktür.
95 yılı sonlarında tutsak düşer. Önce Ümraniye'ye
genel direniş sonrası ise Bayrampaşa'ya sevk olur. Hapishaneye girdiği andan
itibaren kendini yenilemeye, eğitip dönüştürmeye adar. Her konuda azimlidir.
Israrlı ve emekçi yanlarını devrim düşleriyle ete kemiğe büründürür.
İlişkilerinde asla kırıcı olmaz. Mütevazidir.
Dinleyen, anlayan ve bunun üzerinden sorunların üstesinden gelendir.
Kısa zamanda hapishanede de öne çıkar. Eğitmenlik
yapar. Kendine has özellikleriyle eğitim çalışmalarına zenginlik katar.
Yazı ve araştırma grubunda olmasından kaynaklı çoğu
geceler uykusuz kalır. Bazen bir kaç saat uykuyla kaldığı olur. Ama bunları
sorun etmez.
"Hedefleri büyüktür, Fırat'ın. Bulunduğu
yerdeki sorumluluklarını yerine getirmeyi yeterli görmez. Hep daha fazla görev
alayım aşkıyla yanıp tutuşurdu. Hani "tuttuğunu koparan biriydi"
derler ya, Fırat'ın en güzel yanı buydu. Sürekli araştırır, yazar, tartışır,
ağız dolusu güler, anma-kutlamalarda da saz çalardı. "Kalem hiç elinden düşmüyor,kafan masadan kalkmıyor" şeklindeki esprilere
"mapusta başka ne olur ki bizi ancak yazı
paklar" sözüyle gülerek cevap verirdi."
O, yazılan yazıların, harcanan emeğin sadece o
günlere değil, yarına, geleceğe açılan pencere olduğunu iyi bir ufku geniştir.
Yaşarken dolu dolu, ölürken de birşeyler
bırakarak gitmeyi düşünür.
Yıllar sonra sırf Fırat'ı görmek için hapishaneye
gelip devrimci saflara katılan insan sayısı hiç de az değildir. Büyük küçük
fark etmez, herkesin ona karşı sevgisi vardır. Ziyarete gelen herkesi eğitmeye,
devrimci saflara katmaya çalışır. Ailesiyle de ilişkileri aynı tarzdadır.
Annesi, tutsakların aile örgütlenmesi olan TAYAD içinde aktif olanlardan
birisidir.
"Oğlum doğrudaydı. Zaten bizim çocuklarımız
cezaevlerine kapatılmış. bu cezaevinde dört duvarın
arasında çocukların yaptıklarını da çekemedi devlet...(...)
Benim yavrum, Fırat'ım arkadaşlarını çok sever,
vatanını çok seven, halkını çok seven... Yani o kadar dürüst. Suçu devrimci
olmak mı be yavrum?... (...)
Oğlumun bir gün görüşüne gittim, açlık grevindeydi.
Dedi "anne kendi isteğimle bu hain devlete, katil devlete teslim olmamak
için ölüm orucuna yatıyorum. Yani ben kendim gönüllüyüm" dedi. "Ben
ölürsem gözün yumulana kadar mücadelenin peşinden git. Yalnız senden isteğim,
devletin kanlı ellerini cesedime sürdürtme, mezarda rahat edem"
dedi."
Annesi vasiyetini aynen yerine getirir.
"Ölüm orucu gönüllüleri toplantısında herkes
rüyasını anlatırken Fırat'da kendi rüyasını
anlatıyordu: "Garipbir rüya" deyip önce
gülmeye başlamıştı. "Bir atın üstündeyim. Şahlanmış gidiyorum-kalabalık
bir kitle, ellerinde bayraklar koşturuyor. Ben atımı onların üstüne sürüyorum.
Herkes bana bakıyor. Yanlarına yaklaşınca aralarına alıyorlar. Birşeyler söylüyor, sonra ileri diyerek atımı
sürüyorum." Bunu deyince herkesle birlikte o da güler..."
Ölüm Orucu 1. Ekip Savaşcısı
olarak bandını kuşanırken yine kendinden emindir Fırat. Sıradan bir görevi
omuzlamanın yalınlığındadır.
Alkışlar altında kürsüye çıktığında gurur doludur.
Gözlerindeki parıltıyı, yüzündeki mutluluğu herkes hisseder.
Dilinden dökülmeye başlar duyguları ve bir de
şiirsel bölüm katarak O anın tarihsel önemini, yaşadığı duygusal atmosferi
herkese yaşatır.
BİR MEVSİM AÇ OLACAĞIZ
Bir mevsim boyu aç kalacak
bir mevsim boyunca yürüyecek
açlığımız kadar onurlu
açlığımız kadar gururlu
açlığımız kadar dik başımız
açlığımız kadar
İnancı ve sevgiyi
halkımız düşlerimizi
Umut dolu beynimizi
tedarik ettik bileyledik
Onlarla beslenecek direnecek
Onlarla öleceğiz.
Göçmen kuşlar giderken uzaklara
hoşçakalın diyecek bizlere
Uğurlarken onları aç kalacağız
döndüklerinden aç kalacağız
belki az kalacak belki hiç kalmayacak
kalırsak dik, ölürsek yiğit
olacağız
bir mevsim aç olacağız
her mevsim onurlu olmak için
Ölüm orucunun başladığını duyan bir
çok tanıdığı koşar ziyaretine gelir. Onun mutluluğunu paylaşır.
Ellerinden geleni yapmak isterler.
Fırat Ölüm Orucu süercinde
de okumayı, yazmayı aksatmaz. Direnişi anlatmak, duyarlılık sağlamak için
mektuplar yazar. Gündemi takip eder.
19 Aralık öncesi operasyon durumu netleşince feda
eylemi için öne atılır. kararlılığını ifade eden
dilekçelerini diğer ölüm orucu ekip savaşcıları ile
birlikte hapishane idaresi ve bakanlığa verir.
Artık bekleme anıdır. zerre
kadar tereddüt yoktur. Bedenini ateş topuna çevirmenin, yeni bir gelenek
yaratmanın sabırsızlığıyla doludur.
Beklenen operasyon silah, bombalarla başladığında
herkes barikatlarda, göğüs göğüse çarpışmaya hazırken
direnişin ilerleyen saatlerinde Ölüm Oruçcuları bir
araya gelerek feda eylemi kararını hayata geçirmeyi kararlaştırır. Fırat:
"Ben yapacağım" diye öne çıkar. Yine ilk öne atılandır.
"Barikatı kurmuştuk, düşmanı da
durdurabilmiştik. Çok da yaralı vermiştik. O ara Ölüm Oruçcuları
toplandı. Biliyorduk. Feda eylemi olacak. Ama kim? İnsan ister istemez merak
ediyor. Toplantı kısa sürüyor. Fırat kapıdan çıkıyor yüzü ve gözleri ışıl ışıl. Barikatlara kadar arkadaşlarla vedalaşıyor, alnından
öpülüyordu. Biz de sarıldık vedalaştık. Çok sakindi. "Sizi çok seviyorum,
size güveniyorum. Görüşürüz. Hoşçakalın..." Ve
bir kaç şey daha söylerken arkadaşlardan biri "Fırat Tavuk yoldaşımız feda
eylemi yapacak" diye anons yaptı. Barikatlar açıldı. Fırat barikatı aştı.
Bedenini ateşe verip koşmaya başladı. Aynı anda "Yaşasın Bağımsız
Türkiye" sloganını atıyordu. her iki kolunu
havaya zafer işareti yapıyordu. Diğer barikatı da aşarak gitti. Sonra yoğun
ateş açıldı. Fırat devam etti. Sendeledi. Elleri zafer işareti yapar şekilde
havadaydı."
"Fedaya gidişi, bakışları,
zafer işareti, yapısı hala gözlerimin önünde. Bir sendeledi, kalkmak istedi.
İkinci kez sendeledi ve bir daha kalkamadı alev topumuz.
O, güzelliklerle halkın değerlerine açılan sayısız
erdemin adıdır. Büyük hayalleri kuran bir ufka sahiptir. Bedenini
tutuşturduğunda yüzündeki kararlılık göze çarpan ilk yanı olmuştur. Bu kararlı
duruşun özünde hep özlediği "o güzel an"ı yaşıyor olmanın huzuru
vardır.
İçeride Fırat alev topuna dönerken kapının önünde
annesi haykırıyordu:
"Öl oğlum, öl de zalime teslim olma
Fırat'ım"
"Benim demem... Adalet olmalı. Benim yavrum
yanarken, kurşunları yerken 'Sizlere güveniyorum' dedi. Bu mücadele bitmesin.
Yeni torunlarıma vasiyetimde bu: Bu mücadele bitmesin. Bu katillere teslim
olmak yok."
Mücadele bitmeyecekti. Direniş bitmeyecekti. Teslim
olunmayacaktı. Bunun için ağır bedelleri göze alırken, kahramanlar, Fırat gibi
tereddütsüz karşılıyor ölümsüzlüğü.
Ve Fırat'ın gördüğü rüyası geliyor akla: Atın
üstünde dört nala gidip halka yol gösterirken aslında
fedayı yaşıyordu.
Göçmen kuşlar gidip döneli nice mevsimler geçti. Biz
hala açız. Onlar yeni yollara kanat vurdular, bizler hala açız. Ama yine
başımız dik, yine onur doluyuz.
Kardeşi anlatıyor:
Düşmanlarına karşı acımasız,
yoksullara karşı
merhametliydi
“19 Aralık 2000 tarihi, tarihe kara bir gün olarak geçmiştir.
Devlet
tarafından güvenlikleri sağlanması gereken insanların bizzat devlet tarafından
savunmasız oldukları halde öldürülmeleri ve kaldı ki bu insanların
yargılandıkları mahkemelerden dahi herhangi bir hüküm giymemiş olmaları da ayrı
bir konudur.
Adı "Hayata Dönüş" olan bu operasyon
aksine insanları öldürmeye yönelik bir operasyondur. Doğal olarak katliamı
yapan kurumlar kendi kendilerini yargılayamazlar. Aradan 6 yıl geçmiş olmasına
rağmen henüz hiç bir kimsenin yargılanmamış olması undan sonra ki dönemde de
katillerin yargılanmayacağının garantisidir. Sonuçta ortada katledilen 28 insan
vardır.
Ağabeyim tamamen insan canlısı başka insanların
acısını yüreğinde hisseden bir insandı. Kendisi için hiçbir şey istemeyen her
şeyi diğer insanların mutluluğu ve huzuru için yapmaya çalışan bir
insandı. Kendisi aynı zamanda son derece
cesur ama bir o kadar da şefkatli bir insandı. Taviz vermez yenilmek yerine
ölümü tercih ederdi. Hatta yaşadığı semtte bulunan faşistler olayı duyduğunda
onun öldüğüne inanmıyorlardı. Birçoğu "cesedini görmeden onun öldüğüne
inanmayız" dediler. Düşmanlarına karşı çok acımasız, sevdiklerine ve
yoksullara karşı da bir o kadar merhametliydi. Bir keresinde mahallemizde evi
yanan bir yoksulun gecekondusunu kendi imkânlarıyla tekrar inşa etmişti. O
düşmanlarının dahi "Ağabey" diye hitap ettiği ve saygı duyduğu bir
insandı.
(www.halkinsesi sitesinde 24 Aralık 2006 tarihinde
yayınlanmıştır.)